Avrupa ülkelerine yönelen iltica dalgasında yalnızca savaş ve çetışmalardan kaçanlar yer almıyor. Bunlar arasında olan Chimene ve Rokia Belçika’daki bir mülteci kampının sakinleri
Chimene Togo’dan Rokia ise Gine’den gelerek iltica başvurusunda bulunmuş.
Her ikisi de ülkelerinde istemedikleri eşlerle evliliğe zorlandıklarını ve iltica başvurularının kabul edilip edilmemesinin onlar için bir ölüm-kalım meselesi haline geldiğini söylüyor.
Rukiye iltica başvurusunun kabul edildiği haberini görüşmemiz sırasında henüz almamıştı:
“Babam öldüğünde onun bir arkadaşıyla evlendirildim. Çünkü o elmas işi yapıyordu ve çok parası vardı. Beni ona bir nevi sattılar. Adamın 3. karısıydım. İlk hamileliğimde düşük yaptım. İkincisinde ise 12 yaşındaydım. 3. hamilelikte de aldırmamı istedi ve ben kabul etmedim. Çünkü artık bunun nasıl sonuçlanabileceğini biliyordum. Beni dövüyordu, birlikte olmamız için dahi işkence ediyordu, çünkü ben artık onunla birlikte olmak istemiyordum. Beni hep dövdü. Aileme karşı çıktığım için, artık ülkemde hayatım tehlikede.”
Chimene ise ülkesinden oğluyla birlikte ayrılmış:
“Benim 2 yaşında bir oğlum var. Ülkeme dönmek benim için de çok zor. Çünkü babası onu almak istiyor bense vermek istemiyorum. Dönersek onun da hayatı tehlikede olacak. Babası bana tecavüz ettikten sonra benimle evlenmek isteyen biri.”
Görüntülü röportajı kabul etmeleri dahi Chimène ve Rokia için büyük bir risk anlamına geliyor. Onlarsa konuşmak ve bu tür uygulamaların sonlanmasına katkıda bulunmak istediler.
Belçika’da zorunlu evlilikler suç olarak tanımlandı. Buna karşılık aile şerefi başlığı altında uygulanan şiddet ve zorunlu evliliklere karşı mücadele eden Liege merkezli bir platformun koordinatörü Leila Slimani de sorunun sonlanmasının çok zor olduğu görüşünde:
“Kurbanlar arasında kanuni yollardan bir şey elde edeceğini düşünen ve şikayetçi olan çok az kişi olduğunu görüyoruz. Zorunlu evliliklerle ya da töre cinayetleriyle ilgili gerçek rakamları bilemiyoruz çünkü insanlar açıklamak istemiyor. Ailelerinin zarar görmesinden çekiniyor, anne-babalarının hapse gireceğinden endişe ediyorlar. Ya da kardeşlerine bir şey olmasına ve ailelerinin mali açıdan zorluğa düşmesine sebep olacaklarını düşünüyorlar.”
Aynı soruna yalnızca mülteciler arasında değil Brüksel’in banliyölerinde de rastlamak mümkün. Burada ailevi baskı görenlerden biri de “Amina”. Belçika vatandaşı olan Amina da 20 yıl önce Fas’tan gelen ve tanımadığı biriyle evlendirildiğini ve birçok sorun yaşadığını savunuyor.
Eşiyle ancak uzun süren prosedürün ardından ayrılabildiğini fakat açılan yaraların halen kapanmadığını ifade ediyor.
“Etkisi uzun süre devam ediyor. O gitti diye bitmiyor. Önce bazı borçların altına girmişti. Evde onun ismi görünüyordu ama krediyi ödemeye ben devam ettim. Kendimi birçok problemin içinde buldum.”
“Hayatınızı yeniden kurabildiniz mi?
“Hayır. Bir daha da evlenmedim zaten. Bence evlilik dediğin evlilik gibi olmalıdır. Bazıları iki-üç kez evleniyor olsa da
Chimene Togo’dan Rokia ise Gine’den gelerek iltica başvurusunda bulunmuş.
Her ikisi de ülkelerinde istemedikleri eşlerle evliliğe zorlandıklarını ve iltica başvurularının kabul edilip edilmemesinin onlar için bir ölüm-kalım meselesi haline geldiğini söylüyor.
Rukiye iltica başvurusunun kabul edildiği haberini görüşmemiz sırasında henüz almamıştı:
“Babam öldüğünde onun bir arkadaşıyla evlendirildim. Çünkü o elmas işi yapıyordu ve çok parası vardı. Beni ona bir nevi sattılar. Adamın 3. karısıydım. İlk hamileliğimde düşük yaptım. İkincisinde ise 12 yaşındaydım. 3. hamilelikte de aldırmamı istedi ve ben kabul etmedim. Çünkü artık bunun nasıl sonuçlanabileceğini biliyordum. Beni dövüyordu, birlikte olmamız için dahi işkence ediyordu, çünkü ben artık onunla birlikte olmak istemiyordum. Beni hep dövdü. Aileme karşı çıktığım için, artık ülkemde hayatım tehlikede.”
Chimene ise ülkesinden oğluyla birlikte ayrılmış:
“Benim 2 yaşında bir oğlum var. Ülkeme dönmek benim için de çok zor. Çünkü babası onu almak istiyor bense vermek istemiyorum. Dönersek onun da hayatı tehlikede olacak. Babası bana tecavüz ettikten sonra benimle evlenmek isteyen biri.”
Görüntülü röportajı kabul etmeleri dahi Chimène ve Rokia için büyük bir risk anlamına geliyor. Onlarsa konuşmak ve bu tür uygulamaların sonlanmasına katkıda bulunmak istediler.
Belçika’da zorunlu evlilikler suç olarak tanımlandı. Buna karşılık aile şerefi başlığı altında uygulanan şiddet ve zorunlu evliliklere karşı mücadele eden Liege merkezli bir platformun koordinatörü Leila Slimani de sorunun sonlanmasının çok zor olduğu görüşünde:
“Kurbanlar arasında kanuni yollardan bir şey elde edeceğini düşünen ve şikayetçi olan çok az kişi olduğunu görüyoruz. Zorunlu evliliklerle ya da töre cinayetleriyle ilgili gerçek rakamları bilemiyoruz çünkü insanlar açıklamak istemiyor. Ailelerinin zarar görmesinden çekiniyor, anne-babalarının hapse gireceğinden endişe ediyorlar. Ya da kardeşlerine bir şey olmasına ve ailelerinin mali açıdan zorluğa düşmesine sebep olacaklarını düşünüyorlar.”
Aynı soruna yalnızca mülteciler arasında değil Brüksel’in banliyölerinde de rastlamak mümkün. Burada ailevi baskı görenlerden biri de “Amina”. Belçika vatandaşı olan Amina da 20 yıl önce Fas’tan gelen ve tanımadığı biriyle evlendirildiğini ve birçok sorun yaşadığını savunuyor.
Eşiyle ancak uzun süren prosedürün ardından ayrılabildiğini fakat açılan yaraların halen kapanmadığını ifade ediyor.
“Etkisi uzun süre devam ediyor. O gitti diye bitmiyor. Önce bazı borçların altına girmişti. Evde onun ismi görünüyordu ama krediyi ödemeye ben devam ettim. Kendimi birçok problemin içinde buldum.”
“Hayatınızı yeniden kurabildiniz mi?
“Hayır. Bir daha da evlenmedim zaten. Bence evlilik dediğin evlilik gibi olmalıdır. Bazıları iki-üç kez evleniyor olsa da
Category
🗞
Haberler