Aşkı matematikle anlatmak - Matematikle şiir
Sana romantik şiirler yazmayacağım artık. Ne şiir, ne edebiyat. Sana senin anlayacağın dille yazacağım. Matematikle yazacağım. Neymiş edebiyatın yalancı sevdaları, bir geometrici matematikten anlar ve reel olur. Dedim ya canım sana senin anlayacağın dille yazacağım, matematikle yazacağım.
Bulunduğum koordinatlara bakıp düşündüm. Sonra kendimi buldum. Ben aşk çemberine teğet geçen bir doğruydum. Tek tesellim halen doğru oluşum. Teğet geçme nedenim ise; çemberin yerinde sabit durmayışından. Eksiğim yok muydu? Vardı tabiî ki. İki komşu dik kenar arasındaki bir açı kadar diktim. Doksan dereceydim yani ve seni de hep hipotenüs gibi hep karşımda duracak sandım. Lakin aldanmışım. İlişkimizin boyutları bir üçgen gibi genişleseydi tamam ama sen bir gün çekip gidince, üçgenimiz bozuldu! Bende iki vektör arasındaki açı olup çıktım.
Oysa; üçgen olmalıydık, dörtgen olmalıydık, beşgen olmalıydık, ne bileyim çokgen olmalıydık ama asla yamuk olmamalıydık. Ne zaman yamuk dense bir dik iner içime, içim cız ederdi. Bundan sonra sen düşeceksin içime ve inan içim cız etmeyecek sana.
Matematik her zaman sabittir. 2*2=4, P=3,14… Edebiyat ise değişkendir:”Ah aman gider o yare haber. Yar da yanar bir zaman.” misali olmayacak hayalleri vardır edebiyatın. Lakin ne yare haber gider, ne de yar yanar. Olan yine sana olur, eczacılara gün doğar.
Düşünüyorum da kıskanırdım eskiden seni. Paylaşman derdim, yarin yanağından gayrı asla. Ve de sen tektin paylaşılmazdın. Şimdilerde bunun da formülünü buldum. “Dört(4) çarpı sen, kare artı sen”. Bu formülden içi boş kaç tane sen türetebilirim? Senden korkmuyorum artık. Umarım sen utanırsın. Bütün kalbimle, benliğimle sana karşı hissettiklerimi ve seni her an görmek istediğimi bildiğin halde gittin. Gitttt git… Zıkkımın köküne kadar git… Diyemiyorum, ah bir diye bilsem. Yine de reel sayılar kadar reel mutluluklar diliyorum sana.
Dört işlem bilirdim önce, senden önce yani. En çok bölmeyi severdim, yanlış anlama! Ekmeğimi bölerdim, yüreğimi bölerdim. Senden sonra çarpmaya başladım, kafamı bütün duvarlara! Toplamayı severdim önceleri, toplardım bütün güzellikler. Sense çıkarmayı severdin. Soruyorum şimdi; sen beni bu güzelliklerden çıkardın da eline ne geçti? Altı(6) ile beş(5)in toplamından bile elde bir(1) kalırken, senin bu sevdadan elinde ne kaldı? Sen payı paydasından küçük, sen dört işlemi yutan eleman, sen çarpım tablosunda yolunu şaşırmış X. Sen bir bilsen ben sana ne değerler verdim de, sen eşitliğin sağına hep değersiz olarak geçtin. Bense X’ in yanında yazılmış herhangi bir rakam ve her defasında X’ i yalnız bırakmak için beni benimle sadeleştirirdin. Eline ne geçti, X’ i yalnız bırakabildin mi? Yalnız bırakabildin mi X’ i? Neyi niçin istedim anlamazdım bir türlü. Seni memnun edebilmek için ne olmalıydım. Parabol mü yoksa parası bol mu? Sana kafiyeler dizmeyeceğim artık, serbest ve ölçüsüz şiirler yazacağım.
Kırmızı panjurlu bir evimiz olacaktı. Bir de havuzumuz. Havuzumuzu, iki(2) musluk dört(4) saatte doldururken, iki(2) muslukta bir(1) saatte boşaltacaktı. İki de oğlumuz olacaktı. Birinin adı PASCAL diğerininki de Abdülkerim koyacaktık. İkisinin yaşları toplamı babalarından bir eksik, annelerinden dört(4) fazla olacaktı. Aaatlar ülkesinin en aaat çifti olacaktık. Sen şimdi lüks restorantlarda façita yerken ben Ağrı lokantalarında acılı lahmacun yiyiyor olacağım. Artık biz diye bir şey olmayacak; çünkü sen sevgimin değerini sıfır(0)a eşitledin. Değersiz kaldım, anlamsız ve sen beni terk ettin. Yinede reel sayılar kadar reel mutluluklar
Sana romantik şiirler yazmayacağım artık. Ne şiir, ne edebiyat. Sana senin anlayacağın dille yazacağım. Matematikle yazacağım. Neymiş edebiyatın yalancı sevdaları, bir geometrici matematikten anlar ve reel olur. Dedim ya canım sana senin anlayacağın dille yazacağım, matematikle yazacağım.
Bulunduğum koordinatlara bakıp düşündüm. Sonra kendimi buldum. Ben aşk çemberine teğet geçen bir doğruydum. Tek tesellim halen doğru oluşum. Teğet geçme nedenim ise; çemberin yerinde sabit durmayışından. Eksiğim yok muydu? Vardı tabiî ki. İki komşu dik kenar arasındaki bir açı kadar diktim. Doksan dereceydim yani ve seni de hep hipotenüs gibi hep karşımda duracak sandım. Lakin aldanmışım. İlişkimizin boyutları bir üçgen gibi genişleseydi tamam ama sen bir gün çekip gidince, üçgenimiz bozuldu! Bende iki vektör arasındaki açı olup çıktım.
Oysa; üçgen olmalıydık, dörtgen olmalıydık, beşgen olmalıydık, ne bileyim çokgen olmalıydık ama asla yamuk olmamalıydık. Ne zaman yamuk dense bir dik iner içime, içim cız ederdi. Bundan sonra sen düşeceksin içime ve inan içim cız etmeyecek sana.
Matematik her zaman sabittir. 2*2=4, P=3,14… Edebiyat ise değişkendir:”Ah aman gider o yare haber. Yar da yanar bir zaman.” misali olmayacak hayalleri vardır edebiyatın. Lakin ne yare haber gider, ne de yar yanar. Olan yine sana olur, eczacılara gün doğar.
Düşünüyorum da kıskanırdım eskiden seni. Paylaşman derdim, yarin yanağından gayrı asla. Ve de sen tektin paylaşılmazdın. Şimdilerde bunun da formülünü buldum. “Dört(4) çarpı sen, kare artı sen”. Bu formülden içi boş kaç tane sen türetebilirim? Senden korkmuyorum artık. Umarım sen utanırsın. Bütün kalbimle, benliğimle sana karşı hissettiklerimi ve seni her an görmek istediğimi bildiğin halde gittin. Gitttt git… Zıkkımın köküne kadar git… Diyemiyorum, ah bir diye bilsem. Yine de reel sayılar kadar reel mutluluklar diliyorum sana.
Dört işlem bilirdim önce, senden önce yani. En çok bölmeyi severdim, yanlış anlama! Ekmeğimi bölerdim, yüreğimi bölerdim. Senden sonra çarpmaya başladım, kafamı bütün duvarlara! Toplamayı severdim önceleri, toplardım bütün güzellikler. Sense çıkarmayı severdin. Soruyorum şimdi; sen beni bu güzelliklerden çıkardın da eline ne geçti? Altı(6) ile beş(5)in toplamından bile elde bir(1) kalırken, senin bu sevdadan elinde ne kaldı? Sen payı paydasından küçük, sen dört işlemi yutan eleman, sen çarpım tablosunda yolunu şaşırmış X. Sen bir bilsen ben sana ne değerler verdim de, sen eşitliğin sağına hep değersiz olarak geçtin. Bense X’ in yanında yazılmış herhangi bir rakam ve her defasında X’ i yalnız bırakmak için beni benimle sadeleştirirdin. Eline ne geçti, X’ i yalnız bırakabildin mi? Yalnız bırakabildin mi X’ i? Neyi niçin istedim anlamazdım bir türlü. Seni memnun edebilmek için ne olmalıydım. Parabol mü yoksa parası bol mu? Sana kafiyeler dizmeyeceğim artık, serbest ve ölçüsüz şiirler yazacağım.
Kırmızı panjurlu bir evimiz olacaktı. Bir de havuzumuz. Havuzumuzu, iki(2) musluk dört(4) saatte doldururken, iki(2) muslukta bir(1) saatte boşaltacaktı. İki de oğlumuz olacaktı. Birinin adı PASCAL diğerininki de Abdülkerim koyacaktık. İkisinin yaşları toplamı babalarından bir eksik, annelerinden dört(4) fazla olacaktı. Aaatlar ülkesinin en aaat çifti olacaktık. Sen şimdi lüks restorantlarda façita yerken ben Ağrı lokantalarında acılı lahmacun yiyiyor olacağım. Artık biz diye bir şey olmayacak; çünkü sen sevgimin değerini sıfır(0)a eşitledin. Değersiz kaldım, anlamsız ve sen beni terk ettin. Yinede reel sayılar kadar reel mutluluklar
Category
🛠️
Yaşam tarzı