• 7 yıl önce
Son dönemde konuşulan Yeni Osmanlıcılık akımının dayandığı temeller hakkında çarpıcı bir konuşma yaptı. Kırmızı başörtüsü ile bir anda Türkiye'nin gündemine oturan İcmal Gençlik Derneği’nin düzenlediği geleneksel yaz kampında eğitimci Asude Havuzlu kimdir?

Kırmızı başörtüsü ile bir anda Türkiye'nin gündemine oturan Asude Havuzlu kimdir? Asude Havuzlu Boğaziçi Üniversitesi Matematik mezunu bir bayan. Net olmamak ile birlikte BTP teşkilatının içinde görevli olduğu düşünülen bir hanım efendi. Bugün en çok konuşulmasının nedeni ise İcmal Kampında yapmış olduğu konuşma. İcmal Gençlik Derneği tarafından Afyon’da düzenlenen geleneksel yaz kampındaki oturumda konuşan Asude Havuzlu, birbirinden çarpıcı konulara değindi. Asude Havuzlu’nun çarpıcı konuşması şöyle: “Eskilerin bir sözü vardır, “Mazisi olmayanın âtisi de olmaz” derler. Yani geçmişini bilmeyenin geleceği de olmaz. Tarihimizi doğru bilmek ve geçmişte olan olaylardan ders çıkarmak, ibret almak geleceğe yönelik alınacak kararlarda, dostunu düşmanını, doğruyu yanlışı ayırt etmek çok önemlidir. Son dönemde halkımıza sürekli empoze edilmeye çalışılan Yeni Osmanlıcılık akımının dayandığı temelleri gelin birlikte tahlil edelim. Burada vaktimiz sınırlı olduğu için bütün padişahların dönemlerine tek tek göz atamayacağız tabi ama birkaçından örnekler vererek ne demek istediğimizi açıklayalım. Önce cennet mekan vasfıyla anılan Fatih Sultan Mehmet’le başlayalım. Ünlü Kanunnamesiyle kardeş katlini meşru kılan padişahtır kendisi. Şunu da belirtmeden geçmeyelim, Fatih’ten önce de taht kavgaları vardı. Ama kardeşlerinin gözlerine mil çektirmek veya Bizans’a rehin vermek gibi yöntemlerle rakiplerini geride bırakıyorlardı. Ancak Fatih, öldürmeyi meşru hale getirdi. Yeni Osmanlıcılar bu durumu savunmak için diyorlar ki, “öyle büyük insanlar ki bu padişahlar devlet için, millet için kendi kardeşlerinden, evlatlarından bile vazgeçiyorlar. Hangimiz böyle bir fedakarlık yapabiliriz? Hangimizde var böyle bir vatan sevgisi?” Suçsuz insanları öldürenlerin ayetlerdeki yeri “Kim bir insanı (suçsuz yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de suçsuz bir insanı ölümden kurtarırsa, sanki bütün insanları ölümden kurtarmış gibidir.” (Maide, 5/32) “Kim bir mü’mini kasdi olarak öldürürse, o kimsenin cezası cehennemde (ebedi) kalmaktır.” (Nisa, 4/93) Allah kelamının üstüne söz söyleyecek halimiz yok. Şimdi bu ayetler varken bu kanunu haklı gösterebilir misiniz? Zira kardeş ve evlat katli öyle bir noktaya geliyor ki, kundaktaki bebekler, hatta hamile olan cariyelerin öldürülmesine kadar gidiyor; ola ki erkek bebek dünyaya getirirler diye. Örneğin 3. Mehmet tahta çıktığı gün 19 kardeşini boğdurtarak tarih sayfalarına kara bir leke bırakmıştır. Kanuni’nin, oğlu Şehzade Mustafa’yı öldürdüğü sahneler meşhur diziyi izlerken hepimizin kanını dondurdu ama birçoğumuzun bunu 500 sene sonra bir TV dizisinden öğrenmiş olmamız da trajikomik bir durumdu. Kanuni, Mustafa’nın oğlu Mehmet’i, Şehzade Beyazıt’ı ve 5 oğlunu da daha sonra boğdurtuyordu. Bu arada hanedan kanı kıymetli ve kutsal görüldüğünden boğarak öldürüyorlardı, kanları akıtılmıyordu. ‘Fatih’in annesi Ortodoks bir Hıristiyan olarak ölmüştür’ Fatih tahta çıktıktan sonra memleketi Sırbistan’a geri dönmek isteyen annesi Maria Despina’yı, Sırbistan’ın Toblica ve Glubotçitsa bölgelerini, dedesi Curac Brankoviç’e verdiğini bildiren bir fermanla Sırbistan’a gönderir. Dedesi ölünce annesini Osmanlı Ülkesine geri getirir ve Selanik’teki Küçük Ayasofya Manastırı ile çevresindeki geniş araziyi bir fermanla annesine tahsis eder. Aslı bugün Topkapı arşivinde bulunan bu fermanda Fatih şöyle buyurmaktadır: “Bu devrin Hıristiyan kadınlarının en yücelerinden olan anam Despina Hatun, Selanik’te Küçük Ayasofya adıyla bilinen manastırı şeriat kurallarına göre satın almış. Gerekli belgesi de varmış. Ben de uygun bulup bu fermanı verdim ki manastıra sahip olsun. Dilerse satsın, dilerse bağışlasın, hiç kimse engel olmasın, bozmasın, değiştirmesin, içindekilerden vergi alınmasın. Kimse tedirgin etmesin. Bu fermanı görenler gerçek olduğuna inansın.” Bizlerin Haseki Hüma Sultan olarak bildiğimiz Maria Despina ömrünün sonuna kadar bu manastırda rahibe hayatı yaşamış ve 1487 yılında Ortadoks bir Hıristiyan olarak ölmüştür. Fatih’in, Kayser-i Rum unvanını birçok mektubunda kullanması, üzerinde kendi silueti olan bronz madalyon bastırması -madalyon denmiş çünkü o zamana kadar sikkelerde sadece Osmanlı tuğrası bulunuyor- kendini Rum Bizans hükümdarı olarak gördüğü şeklinde yorumlanıyor. “Fatih’in mezarının bulunduğu Fatih Camii’nin ve türbenin inşa edildiği alanın çok önemli bir özelliği var: İstanbul’un kurucusu olduğuna ve şehre ismini verdiğine inanılan İmparator Konstantin de, 337’deki ölümünden sonra aynı yere defnedilmişti. İstanbul’da inşa edilmiş ilk Hıristiyan mabedi olan Havariler Kilisesi, bugün Fatih Camii’nin olduğu alanda bulunuyordu.

Category

🗞
Haberler

Önerilen